DEPREMİN İNŞAAT SÖZLEŞMESİNE VE SÖZLEŞME TARAFLARININ SORUMLULUĞUNA ETKİSİ
Yapıların fen ve teknik kurallara ve tabi olduğu 1975 tarihli Deprem Yönetmeliği ( bugüne kadar 1947, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998 ve halen yürürlükte olan 2007 olmak üzere, deprem yönetmelikleri toplam 7 kez revize edilmiştir. Hazırlanan bu yönetmeliklerde, yapının bulunduğu deprem bölgesi ve zemin özellikleri dikkate alınarak yapıların, depreme dayanıklı tasarımı ve yapımı için gerekli olan minimum koşullar verilmektedir. Yönetmelik Hazırlama Komisyonu Deprem Yönetmeliğini güncellenmiş olup 18 Mart 2018 tarihli RG’de yayınlanmış, 1 Ocak 2019 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. ) hükümlerine aykırı, yani yasal yönden ayıplı inşa edildiği saptanmışsa ve bu ayıplar yapının tesliminden sonra, meydana gelen deprem nedeniyle oluşan hasarların incelenmesi sırasında anlaşılmışsa gizli ayıp niteliğinde olduklarının kabulünde zorunluluk vardır (TBK. md. 477). Gerçekten de gizli ayıp, kısa bir tanımlama yapmak gerekirse; eserin teslimi sırasında ilk bakışta görülemeyen, muayene ile hemen anlaşılamayan, sonradan kullanılmakla veya somut uyuşmazlıkta görüldüğü gibi deprem ve benzeri bir olay vesilesiyle ortaya çıkan ayıptır. Ayıplı iş ise vasıf eksikliğini ifade eder. O sebeple de vasıf eksikliği bulunduğu veya ayıplı inşa edildiği anlaşılan binalar nedeniyle yüklenicinin sorumlu olması gerekir.1
Sorumluluk hukukunun genel kuralı gereğince, bir kimsenin haksız eylem nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için, öncelikle hukuka aykırı bir eylemin bulunması, bir zararın meydana gelmesi, zararın meydana gelmesinde kusurun bulunması ve haksız eylemle zarar arasında da uygun nedensellik bağının olması gerekir. Zararla, hukuka aykırı eylem arasında, uygun nedensellik bağının bulunup bulunmadığı koşuluna gelince, zararlandırıcı sonuç, depremin meydana gelmesi ile gerçekleşmiştir. Başka bir anlatımla zarar, yüklenicinin yönetmeliklere aykırı davranmasının etkisi, ancak depremin meydana gelmesiyle oluşmuştur. Şu durumda burada tartışılması gereken konu, zararlandırıcı olan sonuca, yönetmeliklere uygun davranmamanın etkisi olup olmadığı üzerinde durmak gerekir. Bu bağlamda deprem olmasaydı, zararda meydana gelmezdi biçimindeki olgu göz önünde tutulduğunda, sanki zararın salt depremin varlığının bir sonucu olduğu düşünülebilir. Ancak görünürdeki sonuç böyle ise de, yüklenicinin binayı depreme dayanıklı durumda yapmamalarıdır. Eğer bina, yazılı bulunan yapı yönetmeliklerine ve teknik koşullara uygun yapılsaydı, buna karşın deprem nedeniyle yıkılsaydı, bu durumda, zararla hukuka aykırı eylem arasındaki uygun nedensellik bağı kesilmiş olacağından yüklenicinin sorumluluklarına gidilmeyecekti. Diğer bir anlatımla, yüklenicinin hukuka aykırı eyleminin, ileride bir zarar doğuracağı varsayımı ile bu nitelik ve kapsamda sorumluluklarına gidilmeyecekti.2
1-15. HD. 28.12.2011, 2539 8023;
YHGK, 08.10.2003, 474/545
2-7 HGK. 22.10.2003, 603/594